CEZA HUKUKUNDA ZAMANAŞIMI
Hukuk sisteminde süreler çok önemlidir. Kimi zaman bir süre içerisinde bir hakkınızı kullanabilirken kimi zaman da bir hakkı kazanabilmeniz için bir süre geçmesi gerekir. Zamanaşımı da hukuk sistemlerinde sürelerle ilgili bir kurumdur. Zamanaşımı Türk Dil Kurumuna göre şu şekilde tanımlanmıştır; “Yasanın belli ettiği koşullar altında belli bir sürenin geçmesi ve bunun sonucunda kimi hakların kazanılması ya da düşmesi. Yasalarda belirtilen konular gerçekleştikten ve sınırları çizilen süreler geçirildikten sonra bir yükümlülükten kurtulmuş olma”.
Hukuk sistemimizde zamanaşımı özel hukuk ve kamu hukuku bakımından farklı özelliklere sahiptir. Nitekim kamu hukuku içerisinde de ceza hukuku bakımından zamanaşımından feragat etme gibi bir durum sanık açısından söz konusu olmamaktadır. Yazımızda, ceza hukukunda zamanaşımını dava zamanaşımı ve ceza zamanaşımı olmak üzere iki durum üzerinden inceleyeceğiz. Ceza hukukunda zamanaşımı diğer alanlara göre daha önemlidir. Çünkü suç işlemiş bir insanın cezalandırılması hem mağdur açısında hem de toplum nezdinde manevi bir tatmine neden olmaktadır. Bu yüzden bazı suçlara zamanaşımı uygulanabilirken bazılarına uygulanamamaktadır. Zamanaşımı uygulananlar bakımından da suça atfedilen cezanın ağırlığına ve suç tipine göre de zamanaşımı uzayıp kısalabilmektedir. Zamanaşımı kurumu ceza yargılamasının uzadığı durumlarda, suçluluğu mahkeme kararıyla sabit dahi olsa kişinin cezalandırılamıyor olması durumu bir bakıma af etkisi göstermesinden dolayı tepki çekmektedir.
Ceza Hukukunda Dava ve Cezanın Düşürüldüğü Durumlar Nelerdir?
Ceza hukukunda genel düşme nedenleri Türk Ceza Kanununda Dava ve Cezanın Düşürülmesi başlıklı bölümde düzenlenmiştir. Bu nedenler şunlardır;
Özel düşme nedenleri ise Ceza Muhakemesi Kanununda düzenlenmiştir. Bunlar;
Yazımızda bu durumlardan dava zamanaşımı ve ceza zamanaşımı konularına değinilecektir.
Dava zamanaşımı kanunda yer alan sürelerin geçmesi sonucunda, şüpheli bakımından soruşturma yapılmasına ve kamu davası açılmasına ya da sanık hakkında açılan kamu davasının devam etmesine, bu nedenle de devletin cezalandırma yetkisini engelleyici nitelik taşıyan bir kurumdur. Dava zamanaşımı süresi soruşturma evresinde sona ererse kovuşturmaya yer olmadığı kararı, kovuşturma evresinde süre sona ererse kamu davasının düşmesi kararı verilmesi gerekir. Soruşturma evresinde cumhuriyet savcısı, kovuşturma evresinde mahkeme bu hususu re’sen dikkate almak zorundadır.
Dava zamanaşımının maddi ceza hukukunda mı yoksa muhakeme hukukunda mı yer aldığı konusunda görüş farklılıkları bulunmaktadır. Bu durum şu açıdan önemlidir, şöyle ki maddi ceza hukukunda zaman bakımından uygulama konusunda lehe kanunun geçmişe yürümesi söz konusuyken, muhakeme hukukunda ise zaman bakımından derhal uygulanma söz konusudur. Bu nedenle bu ayrımın yapılması sonucunda hangi ilkeye göre hareket edileceği belirlenmiş olur. Doktrinde ağır basan görüş, dava zamanaşımının maddi ceza hukukuna ait bir kurum olduğunu kabul etmektedir ancak sonuçları sebebiyle muhakeme hukukuna da etki etmektedir.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında Nazi Almanyası’nın işlemiş olduğu soykırım ve insanlığa karşı suçlar bakımından yargılamaları yapılması esnasında yirmi yıl sonra bu suçların zamanaşımına uğraması gündeme gelmiştir. Bu birçok kesim tarafından tepki çekmiş, bunun sonucunda insanlığa karşı suçlar bakımından zamanaşımının kaldırılması için çalışmalara başlanmıştır. Sonrasında söz konusu düzenlemeler biraz daha genişletilerek savaş suçları da bu kapsam altına alınmıştır.
Türk Hukuku’nda da 5237 Sayılı TCK. kapsamında bazı suçlar açısından zamanaşımı öngörülmemiştir. Bu suçlar;
Dava zamanaşımında süreler somut olaya ve hakimin takdirine bırakılmış bir kurum değildir. Kanunda açıkça düzenlenerek suçların ağırlığına göre düzenlenme yoluna gidilmiştir. Suçların yaptırımında öngörülen cezalar ne kadar ağırsa zamanaşımı da o kadar uzun düzenlenmiştir. Bir bakıma kademeli bir sistem kullanılmıştır.
Kanunda öngörülen süreler, yaş grubuna göre üçlü ayrıma ve suçların ağırlığı bakımından da beşli bir ayrıma tabi tutulmuştur.
Sürenin hangi ceza sistemine göre uygulanması gerektiği bir sorun teşkil etmektedir. Bu konuda soyut ceza sisteminin, somut ceza sisteminin ve karma bir sistemin uygulanmasını savunan görüşler mevcuttur. Soyut ceza sistemi dediğimizde sadece kanunda o suç için öngörülen cezaya bağlı olarak bir zamanaşımı süresi olacaktır, objektif bir kritere bağlı kalınmasını hakimin takdirine bağlı olan haksız tahrik gibi indirim nedenlerinden yararlanma durumunda farklı zamanaşımı sürelerine neden olacağından dolayı adilane bir sonuç doğurmayacağından bu düşünce savunulur. Somut ceza sistemine göre olmasını savunanlar her olayın kendi nedenlerine bağlı olarak, bir tek tipleştirmenin doğru, adil sonuçlar vermeyeceğini savunurlar. Aslında bakıldığında bu görüşler kendi içlerinde tutarlılıklarını göstermektedir. Bu ayrımın bir bakıma toplumun yapısına ve hukukun o toplumda ne derece etkin bir rol oynadığına göre yapılmasının gerektiği söylenebilir.
Hukukumuzda ise sürelerin hesaplanması ile ilgili olarak TCK m.66/3’e göre “Dava zamanaşımı süresinin belirlenmesinde dosyadaki mevcut deliller itibarıyla suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli halleri de göz önünde bulundurulur.” somut ceza sisteminin benimsendiğini söylemek yanlış olmaz. Çünkü madde hükmünden de anlaşılacağı üzere suçun nitelikli hali veya hafifletici nedenlerinin göz önünde bulundurulacağı sabittir. Nitekim TCK. m. 66/4’te de “Yukarıdaki fıkralarda yer alan sürelerin belirlenmesinde suçun kanunda yer alan cezasının yukarı sınırı göz önünde bulundurulur; seçimlik cezaları gerektiren suçlarda zamanaşımı bakımından hapis cezası esas alınır.” denilmek suretiyle de üst sınırın esas alınacağı hüküm altına alınmıştır.
Kanun koyucu üç farklı yaş grubu için zamanaşımı hesaplanmasını düzenlemiştir. TCK’da çocukların cezai sorumluluğu için 18-15 yaş, 15-12 yaş ve 12 yaş altı için ayrıma gidilmiştir. Ancak 12 yaş altı için ayrıca bir zamanaşımı süresi düzenlenmemiştir. Çünkü 12 yaş altı çocukların cezai sorumluluğu olmadığı gibi kovuşturmaya da tabi tutulamamaktadır. Bu sebeple bizde 18 yaş üstü ve 18-15 yaş ve 15-12 yaş şeklinde kanunda düzenlendiği gibi yazımızda bahsedeceğiz.
a) Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda otuz yıl,
b) Müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmibeş yıl,
c) Yirmi yıldan aşağı olmamak üzere hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmi yıl,
d) Beş yıldan fazla ve yirmi yıldan az hapis cezasını gerektiren suçlarda onbeş yıl,
e) Beş yıldan fazla olmamak üzere hapis veya adlî para cezasını gerektiren suçlarda sekiz yıl, geçmesiyle düşer.”
Kanunda ilk düzenlenen 18 yaş üstü, cezai sorumluluğu tam kişiler açısından süreler düzenlenmiştir. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi cezaların ağırlığına göre beşli bir ayrım söz konusudur. Bu cezaları gerektiren suçlar bakımdan söz konusu sürelerin geçmesi ile zamanaşımı söz konusu olacaktır. Soruşturma evresinde ise kovuşturmaya yer olmadığına, kovuşturma evresindeyse kamu davasının düşmesi kararı verilecektir.
Denilmek suretiyle çocukların cezai sorumluluğu açısından düzenleme yapılmıştır. Cezai sorumluluğu olan iki yaş grubu açısından bu sürelerin geçmesi ile dava zamanaşımı söz konusu olacaktır. Yukarıdaki beşli ayrım burada da geçerli olup, 12-15 yaş arası için sürelerin yarısı öngörülmüşken, 15-18 arası için ise üçte iki süre öngörülmüştür. Ancak burada 12-15 yaş arası çocuklar bakımından ayrıca şu husus göz önünde bulundurulmalıdır. TCK. m.31/2’e göre, 12-15 yaş arası çocuklar işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamaması veya davranışlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince gelişmemiş olması halinde cezai sorumlulukları yoktur. Bu sebeple bu yaş grubunda bu durumda olanlar açısından zamanaşımının bir önemi bulunmamaktadır.
Öncelikle hangi içtima durumu söz konusu olduğu tespit edilmelidir. Birleşik suç söz konusu ise burada bileşik suçu oluşturan unsurların veya ağırlaştırıcı neden teşkil eden suçların zamanaşımına uğraması, bileşik suçun zamanaşımına neden olmaz. Çünkü varlıklarını devam ettirmezler bu hususlar birleşik suç içerisinde ona bağlanmışlardır. Karma suçlar bakımından, fail en ağır cezayı gerektiren suçtan cezalandırılacağı için diğer hafif suçlardan zamanaşımına uğramış olması önem teşkil etmez. Gerçek içtima halinde ise, her suç bağımsız olarak cezalandırılacağı için zamanaşımı da her suçun tabi olduğu ceza süresine göre zamanaşımına uğrayacaktır.
Bir suç bakımından kanunda seçimlik ceza öngörülmüş olabilir. Bu durumda cezalar hapis cezası veya adli para cezası olduğu durumlarda hangi cezaya göre zamanaşımı söz konusu olacağı bir sorun teşkil edecektir. Kanun koyucu bu konuda TCK. m.66/4’te “Yukarıdaki fıkralarda yer alan sürelerin belirlenmesinde suçun kanunda yer alan cezasının yukarı sınırı göz önünde bulundurulur; seçimlik cezaları gerektiren suçlarda zamanaşımı bakımından hapis cezası esas alınır.” düzenlemeye giderek hapis cezasının esas alınacağını belirtmiştir.
Bazı durumlarda olağanüstü kanun yollarına başvurularak aynı fiilden dolayı fail tekrar yargılanabilir. Bu sebeple yeniden yargılama yapıldığı esnada zamanaşımı süresinin başlangıcıyla ilgili olarak TCK. m.66/5’te “Aynı fiilden dolayı tekrar yargılamayı gerektiren hallerde, mahkemece bu husustaki talebin kabul edildiği tarihten itibaren fiile ilişkin zamanaşımı süresi yeni baştan işlemeye başlar.” denilmek suretiyle yargılama talebinin kabul tarihi esas alınacağı düzenlenmiştir.
d) Sürenin Başlaması ve Sona Ermesi
Suçun işlenmesi ve cezai sorumluluğun tespiti sonrasında, ilgili suçtan dolayı öngörülen ceza süresine bağlı olarak ortaya çıkan dava zamanaşımı süresinin ne zaman başlayacağı önemlidir. Çünkü tüm hukuk sistemlerinde bu konu hakkında farklı görüşler mevcuttur. Suçun işlendiği gün itibariyle başlaması, suçun ortaya çıktığı ve öğrenildiği tarih, ilk savcılık işleminin yapıldığı tarih vb. görüşler mevcuttur.
Türk Hukuk Sisteminde ise TCK’da bu husus düzenlenmiştir. TCK m. 66/6 da çeşitli suç türlerine göre zamanaşımının hangi gün başlayacağı düzenlenmiştir; “Zamanaşımı, tamamlanmış suçlarda suçun işlendiği günden, teşebbüs halinde kalan suçlarda son hareketin yapıldığı günden, kesintisiz suçlarda kesintinin gerçekleştiği ve zincirleme suçlarda son suçun işlendiği günden, çocuklara karşı üstsoy veya bunlar üzerinde hüküm ve nüfuzu olan kimseler tarafından işlenen suçlarda çocuğun onsekiz yaşını bitirdiği günden itibaren işlemeye başlar.”
Burada şu hususa parantez açmak gerekir, çocuklara karşı üstsoy veya bunlar üzerinde hüküm ve nüfuzu olan kimseler tarafından işlenen suçlar açısından öngörülen mağdurun on sekiz yaşını doldurmasıyla sürenin başlaması durumu, bu suçların olabildiğince zamanaşımından yararlanılarak cezasız kalmamasını sağlamaktır. Ayrıca on sekiz yaş altı mağdur çocukları bir yandan bu yargılama sürecinin zorluğu sebebiyle koruma amacı da gütmektedir. Tabi burada eğer mağdur çocuğun şikayeti üzerine soruşturma açılmışsa, kovuşturmaya devam ediliyorsa, zamanaşımının başlangıcı için çocuğun on sekiz yaşını doldurmasının beklenmesi söz konusu olmaz. Şikayet tarihi ya da suçun işlendiği tarih biliniyorsa o tarih esas alınır. Burada nüfuzu ve hükmü olan kişilerin kim olduğu tanımlanmamıştır. Ancak öğretmen, patron, vasi vb. kişiler olabilir.
“Soruşturma ve kovuşturma yapılmasının, izin veya karar alınması veya diğer bir mercide çözülmesi gereken bir meselenin sonucuna bağlı bulunduğu hallerde; izin veya kararın alınmasına veya meselenin çözümüne veya kanun gereğince hakkında kaçak olduğu hususunda karar verilmiş olan suç faili hakkında bu karar kaldırılıncaya kadar dava zamanaşımı durur.” Bu nedenler sınırlı sayıda sayılmış olup, aksi durumlarda sürenin durması söz konusu olamayacaktır. Durma nedenlerinden kaçaklık halinde durma kaçak vefat edene kadar devam edecektir. Ancak diğer hallerde alınacak olan izin ve karar, bekletici sorun yapılması gibi durumlar işleyen bir yapının işlemleri olduğu için söz konusu durumdan da şüpheli/sanığın zarar görmesini engelleyecek sürede işlemler yapılacaktır. Durma nedenleri sonucunda ortaya bir kesme nedeni ortaya çıkarsa, süre durduğu için duran bir süre kesilemeyecektir. Bu hususun doğrudan belirtilmesi gerekir.
“Bir suçla ilgili olarak;
a) Şüpheli veya sanıklardan birinin savcı huzurunda ifadesinin alınması veya sorguya çekilmesi,
b) Şüpheli veya sanıklardan biri hakkında tutuklama kararının verilmesi,
c) Suçla ilgili olarak iddianame düzenlenmesi,
d) Sanıklardan bir kısmı hakkında da olsa, mahkûmiyet kararı verilmesi halinde, dava zamanaşımı kesilir.” Bu hususların varlığı halinde zamanaşımı kesilerek baştan başlar. Eğer ortada birden fazla kesme nedeni söz konusuysa ilgili maddenin üçüncü fıkrasına göre zamanaşımını kesen işlemlerden sonuncusundan itibaren tekrar işlemeye devam eder zamanaşımı. Kanun hükmünün dördüncü fıkrasında yer alan, sürenin en fazla yarısına kadar uzayacağı düzenlenmiştir. Burada anlatılmak istenen, kişinin işlediği suça dair süre kesme durumunda geçen süre dahil olmak üzere, yarısından fazlasını aşamaz. Örnek verecek olursak, 10 yıllık bir zamanaşımı süresine tabi olan bir suç sonucunda kesme hallerinden birisi gerçekleşirse, zamanaşımı toplamda en fazla 15 sene olabilir. Suça dair zamanaşımı süresinin ilk başladığı tarih esas olmak üzere 15 yıldır.
Dava zamanaşımının en önemli sonucu kamu davasının düşmesidir. Davanın düşmesinin sebebi zamanaşımının devletin yargılama yetkisini ortadan kaldırmasıdır. Zamanaşımının varlığı tespit edildiğinde diğer düşme nedenlerinden öncelikli olarak uygulanır.
Zamanaşımı neticesinde davanın düşmesiyle şüpheli/sanık haksız yere tutuklandıkları gerekçesiyle, tazminat talebinde bulunamazlar. Çünkü o esnada zamanaşımı henüz gerçekleşmediği için ilgili hukuk kuralları neyi gerektiriyorsa onlar uygulama alanı bulur. Hukuksuz bir durum söz konusu olmayacaktır. Zamanaşımına uğrayan suç dışında sanığın başka bir suçtan dolayı yargılaması devam ediyorsa, zamanaşımına uğrayan suçun incelenmesinde ondan yargılama esnasında yararlanılmasında engel bulunmamaktadır.
Bir davaya dair verilen hükmün üzerinden kanunda öngörülen sürenin sona ermesiyle hükmün infazı mümkün olmaz. Burada öngörülen süreye verilen isim ceza zamanaşımıdır. Ceza zamanaşımı kurumunun varlığı toplumun unutma seviyesine geldiği bir suçtan dolayı failin geciken cezasının infaz edilmesinde kamu yararının bulunmaması ve bu durumun toplum nezdinde o şahıs açısından bir acıma duygusu yaratacak olmasıdır.
Ceza zamanaşımına dair öngörülen süreler dava zamanaşımına dair öngörülen sürelere nispeten daha uzundur. Çünkü burada dava görülmüş deliller varlığını sürdürüyor ve sanık mahkum edilmiş, suç sübut bulmuş bir durumda. Sadece infazı söz konusu değil. Toplum yargılanması daha tamamlanmamış olan bir kişinin fiilini daha çabuk unutabilecekken, suçluluğu sabit olan kişinin toplumda yarattığı izin ortadan kalkması daha uzun sürecektir.
İnfazı konusunda bir engel yarattığı kişinin aldığı ceza tekerrür ve erteleme hallerinde dikkate alınacaktır. Örnek verecek olursak, bir başka suçtan yargılaması sonucunda HAGB kararı verilecekken, daha önceden kasıtlı bir suçtan dolayı mahkum olmaması gerekmektedir. Ancak burada ceza zamanaşımına uğrayan suç göz önünde bulundurularak kişi hakkında HAGB kararı verilip verilmeyeceği belli olacaktır.
Kural olarak kesinleşmiş tüm cezalar zamanaşımına uğrayabilir. Ancak bazı istisnai haller dava zamanaşımında olduğu gibi TCK’da düzenlenmiştir. Bu cezalar bu suçlara dair ise;
İnsanlığa karşı ve soykırım suçlarında ceza zamanaşımı ya da dava zamanaşımı şeklinde bir ayrım yapılmadan, zamanaşımının bu suçlar bakımından söz konusu olamayacağı belirtilmiştir. Dava zamanaşımında ilgili suçların soruşturması ve kovuşturulması bakımından zamanaşımı söz konusu değilken bu madde üzerinde hükmolunan cezanın zamanaşımına uğramayacağı belirtilmiştir.
Ceza zamanaşımında dava zamanaşımında olduğu gibi, soyut ceza sisteminin mi yoksa somut ceza sisteminin mi uygulanacağı konusu açısından bir görüş ayrılığı yoktur. Çünkü ortada hükmolunan bir ceza somut bir şekilde vardır. Ceza zamanaşımına esas olacak süreler TCK. m. 68/1’de şu şekilde belirtilmiştir;
“Bu maddede yazılı cezalar aşağıdaki sürelerin geçmesiyle infaz edilmez:
a) Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezalarında kırk yıl.
b) Müebbet hapis cezalarında otuz yıl.
c) Yirmi yıl ve daha fazla süreli hapis cezalarında yirmidört yıl.
d) Beş yıldan fazla hapis cezalarında yirmi yıl.
e) Beş yıla kadar hapis ve adlî para cezalarında on yıl”
Eğer vukuu bulan suç bakımından gerçek içtimaı söz konusu ise toplam ceza süresi üzerinden ceza zamanaşımı hesaplanmaz. Her suç bakımından alınan cezalar üzerinden zamanaşımı süresi hesaplanır.
Dava zamanaşımında olduğu gibi burada da cezai sorumluluğu olan çocuk yaş grupları açısından bir düzenleme söz konusudur. 12-15 yaş arası ve 15-18 yaş arası şeklinde düzenleme söz konusudur. Bu husus, TCK. m.68/2’de düzenlenmiştir. “Fiili işlediği sırada oniki yaşını doldurmuş olup da onbeş yaşını doldurmamış olanlar hakkında, bu sürelerin yarısının; onbeş yaşını doldurmuş olup da onsekiz yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında ise, üçte ikisinin geçmesiyle ceza infaz edilmez.”
TCK. m. 68/3 hükmünce “Türleri başka başka cezaları içeren hükümler, en ağır ceza için konulan sürenin geçmesiyle infaz edilmez” denilmek suretiyle, en ağır ceza açısından söz konusu olan zamanaşımı süresinin dolmasıyla diğerlerinin de infaz edilemeyeceği belirtilmiştir. Kanun maddesinde belirtilen durumda en ağır ceza için süre dolmuş ise diğer hükümler için daha kısa süreler ya da aynı süre söz konusu olacağı için evveliyetle onlar açısından sürenin dolduğu belirgindir.
TCK m.69 hükmünce, “Cezaya bağlı olan veya hükümde belirtilen hak yoksunluklarının süresi ceza zamanaşımı doluncaya kadar devam eder.” denilmek suretiyle hak yoksunlukları açısından da ceza zamanaşımı süresinin esas alınacağı belirtilmiştir. Hak yoksunluğu, kamu görevinden yasaklı olma olabilir.
Ceza zamanaşımı süresinin başlangıcı TCK m. 68/5’te hüküm altına alınmıştır. İki durumda süre başlamaktadır. Bunlardan ilki hükmün kesinleşmesi iken ikinci durum infazın kesilmesi durumudur. İnfazın kesilmesi durumunda, geriye kalan ceza bakımından süreler söz konusu olacaktır. Yani on yıla mahkum olan bir kişinin cezasının altıncı yılından sonra infazın kesilmesi sebebiyle ortaya çıkan zamanaşımı süre başlangıcı neticesinde, geriye kalan dört yıl bakımından zamanaşımı süresi hesaplanacaktır. Suçtan mahkum olduğu süre bakımından değil.
Hükmün kesinleşmesiyle dava zamanaşımı ortadan kalkar ve onun yerini ceza zamanaşımı alır. Hükmün kesinleşmesi iki halde olabilir, söz konusu dava sonucunda verilen hüküm kanun yolunun açık olmadığı bir hükümse hükmün verildiği tarihte kesinleşir. Kanun yolu açık ise kanun yoluna başvurulma süresinin dolmasıyla kesinleşebilir. Ya da son olarak kanun yoluna gidilerek üst mahkemenin incelemesi sonucunda onama kararının verildiği tarih itibariyle kesinleşmiş olur.
İnfazın kesilmesi ise hapisten kaçma yoluyla olabilir. Koşullu salıverme durumunda infaz kesilmez, devam etmektedir.
Mahkumiyet hükmünün infazı için yetkili mercii tarafından hükümlüye yapılan tebligat nedeniyle kesilir. Yetkili mercii cumhuriyet savcılığıdır. İnfaza ilişkin tebligat hangi cezaya dair ise o ceza zamanaşımı kesilir.
Mahkumiyet hükmünün infazı için yetkili mercii tarafından hükümlünün yakalanması durumunda da süre kesilir. Yetkili mercii cumhuriyet savcılığıdır. Hangi ceza hükmü için yakalanması öngörülmüş ise o ceza bakımından zamanaşımı kesilecektir. Başka amaçla yakalanması durumunda zamanaşımı kesilmez.
Hükümlünün zamanaşımı süresi içinde iki yıldan fazla hapis cezasını gerektiren kasıtlı bir suç işlemesi durumunda da zamanaşımı kesilir. Hükümlünün işlediği ikinci suçun, ilk suçtan dolayı hükmedilen cezaya dair zamanaşımını kesebilmesi için, ikinci suçu işlediğine kesin hüküm getirilmesi gerekir.
Ceza zamanaşımıyla ceza düşer, verilmiş olan hüküm diğer sonuçlarıyla varlığını sürdürür. Bu nedenle tekerrür ve cezanın ertelenmesini önleme işlevlerini sürdürür. Benzer şekilde cezanın düşmesi; şahsi haklar, tazminat ve yargılama giderlerine ilişkin hükümleri etkilemez (TCK m. 74/3). Cezaya konu olan fiil ayrıca bir disiplin cezasını veya idari yaptırımı öngörüyor olabilir. Bu durumlar ceza zamanaşımı sonucundan etkilenmeden varlıklarını sürdürerek, yaptırımşar uygulanabilir. Ceza, zamanaşımı süresinin dolmasıyla, ceza Adlî Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünce silinerek, arşiv kaydına alınır(5352 sayılı Adli Sicil Kanunu m.9).
Dava zamanaşımında olduğu gibi ceza zamanaşımında da hükümlü, zamanaşımından feragat edemez, re’sen uygulanır. Ceza niteliği taşımayan güvenlik tedbiri gibi yaptırımlar zamanaşımına uğramazlar.
YARARLANILAN KAYNAKLAR
HAFIZOĞULLARI, ÖZEN, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, USA, Ankara 2018
ALŞAHİN, Ceza Hukukunda Zamanaşımı (Doktora Tezi), İstanbul 2010
TANER, Ceza Hukukunda Zamanaşımı (Yüksek Lisans Tezi), Ankara 2007